çok, çoook uzun yıllar önce, orman ahalisinin yaşamında ufaktan değişiklikler başlamıştı.. önceleri kulaktan kulağa yayılan bir söylenti, artık hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tüm gerçekliğiyle ortaya dökülmüş, görenlerin gözlerini yuvalarından oynatmaya yetmişti..
olan şuydu: bir grup maymunumsu yaratık, ayakları üzerine dikilmiş, kendi aralarında birlik oluşturmuş ve orman halkından uzaklaşmaya başlamıştı. onların aletleri, kesen, batan silahları ve açıldı mı bir daha kapanmayacağı ta o günlerden belli olan kocaman çeneleri vardı..
tuzaklar kuruyorlar, orman ahalisinin kendi halinde yaşayıp giden mahluklarına saldırıyorlardı.. hele bir de marifetmiş gibi bu av sahnelerini mağaralarının duvarına çizmiyorlar mıydı, işte asıl herkesi dellendiren de tam olarak buydu.. sonunda onlar, hayvanlardan ayrı bir yaşamları olduğunu ilan eylediler tüm aleme..
dediklerine göre, onlarda başka kimselerde olmayan zeka vardı.. nasıl olduğu pek bilinmiyordu da, farklı bir özellik olduğu ayan beyan ortadaydı işte.. durup iki dakika düşünebiliyordu bu yaratıklar.. aradan bunca zaman geçmesine rağmen torunları bile bazen bunu başaramıyor, biliyorsunuz.. yani durup da iki dakika düşünmek zor bir iştir, o bakımdan ilk atalarımızın bu derin çabasını en içten duygularımızla takdir etmeliyiz diye düşünüyorum..
orman halkını büyük bir şaşkınlık ve hatta dehşete düşüren asıl olaylar, bu zeka sahibi yaratıkların yaptıkları bir takım toplantılarla başladı.. bunlar bir ateş çemberinin ya da ortaya diktikleri direk türü bir şeylerin çevresinde toplanıp, bağıra çağıra dönüyorlar ve acayip kılıklara giriyorlardı.. gökte parlayan yıldızlara, suya toprağa, ay dedeye, kurda kuşa.. akla gelen gelmeyen her türden doğa olayına övgüler düzüyorlardı.. yıldırım yaktığında ateşe, sular yükselip de boğduğunda, yağmurlara, yer gök sallandığında, kayalara taşlara.. uçana, kaçana, gece batan güneşe, gündüz doğduğunda yine güneşe, tapıyorlardı..
sonraları duydular ki, bu zeki yaratıklardan biri "biz nasıl oldu da olduk?" demeye başlamış.. bir diğeri de "ee peki, ölünce ne oluyo acep?" diye kafa patlatıyormuş.. aralarında başlattıkları tartışma daha sürüyor.. belki bu yaratıkların, kartalın kanadından ya da ateşin yalazından medet umma devri çoktan geçti gitti ama, şimdilerde bir bilinmeze havale ediliyor her şey..
her neyse, konuyu dağıtmayalım.. zamanla toprağı ekip biçme işlerini bir güzel becerince, yerleşmeye karar verdiler bir su kıyısına.. kuşaklar boyu çalıştılar, toprağı sahiplenmeye başladılar..
genellikle ilk uyanan yapıyordu bu işi.. sonra da burayı diğerlerine karşı korumaya geliyordu sıra.. toprağın altından sadece ot çıkmıyordu ki, öyle yenmez içmez şeyler buldular ki, çok işlerine yaradı bu yeni ürünler.. eğip büküp, ısıtıp soğutup, şekiller verdiler.. uzun mızraklar, bıçaklar, kılıçlar.. eh! artık topraklar daha rahat korunuyordu..
efendim.. sonracığıma sıra geldi elbette ki, ellerindeki toprağı evlatlarına devretme ayrıntısına.. ayrıntı dememe bakmayın, o soruna getirdikleri çözüm hala kadın-erkek tüm insanların başına bela kesildi.. tabii ki evlilik kurumundan söz ediyorum.. erkekler tarih boyunca tek bir şeyden emin olmaya çalıştılar: "bu çocuk benden mi acaba?" malını mülkünü, toprağını ürününü, asıl önemlisi adlarını bırakacakları için, hak vermek gerekir ki, bilmeleri gerekiyordu.. evlilik kurumu bunun tam garantisi oldu mu bilinmez ama, çok büyük bir ölçüde sorun halledilmişti..
ve, ölümü kutsadılar.. ölmeyi özlediler, en az korktukları kadar.. tarihin en büyük masalları kocaman insanlara anlatıldı, mışıl mışıl uyudular.. daha uyuyan var mı? doğrudur.. zaten insanın insana ettiğini, daha iyi başaran başka bir tür çıkmadı ortaya..
bakın tür dedim de aklıma geldi.. bizim ormanın ahalisi artık insan gördü mü kaçacak uygun bir delik arıyor.. eskiden daha kolay bulurlardı o delikleri.. ama şimdilerde, ağaçlar, sular, dağlardaki kayalar, derinlerdeki mercanlar, yeraltının büyüsü, çiçeklerin kokusu azaldı.. gitti gidiyor.. bir delikleri bile yok yani..
ah bu insan evladı ah! ne çabuk unuttular içinden çıktıkları doğayı? başlarına yıkılınca mı akıllarına geliyor bu meretin de bir dengesi olabileceği? asabını fazla bozmamaları gerektiği? havaya, suya, zehir.. yerin altına anlamsız boşluklar.. sincapların yuvalarına yol, villa..
nerede kaldı o farklı özellik?
ne diyorlardı adına?
zeka mı??
olan şuydu: bir grup maymunumsu yaratık, ayakları üzerine dikilmiş, kendi aralarında birlik oluşturmuş ve orman halkından uzaklaşmaya başlamıştı. onların aletleri, kesen, batan silahları ve açıldı mı bir daha kapanmayacağı ta o günlerden belli olan kocaman çeneleri vardı..
tuzaklar kuruyorlar, orman ahalisinin kendi halinde yaşayıp giden mahluklarına saldırıyorlardı.. hele bir de marifetmiş gibi bu av sahnelerini mağaralarının duvarına çizmiyorlar mıydı, işte asıl herkesi dellendiren de tam olarak buydu.. sonunda onlar, hayvanlardan ayrı bir yaşamları olduğunu ilan eylediler tüm aleme..
dediklerine göre, onlarda başka kimselerde olmayan zeka vardı.. nasıl olduğu pek bilinmiyordu da, farklı bir özellik olduğu ayan beyan ortadaydı işte.. durup iki dakika düşünebiliyordu bu yaratıklar.. aradan bunca zaman geçmesine rağmen torunları bile bazen bunu başaramıyor, biliyorsunuz.. yani durup da iki dakika düşünmek zor bir iştir, o bakımdan ilk atalarımızın bu derin çabasını en içten duygularımızla takdir etmeliyiz diye düşünüyorum..
orman halkını büyük bir şaşkınlık ve hatta dehşete düşüren asıl olaylar, bu zeka sahibi yaratıkların yaptıkları bir takım toplantılarla başladı.. bunlar bir ateş çemberinin ya da ortaya diktikleri direk türü bir şeylerin çevresinde toplanıp, bağıra çağıra dönüyorlar ve acayip kılıklara giriyorlardı.. gökte parlayan yıldızlara, suya toprağa, ay dedeye, kurda kuşa.. akla gelen gelmeyen her türden doğa olayına övgüler düzüyorlardı.. yıldırım yaktığında ateşe, sular yükselip de boğduğunda, yağmurlara, yer gök sallandığında, kayalara taşlara.. uçana, kaçana, gece batan güneşe, gündüz doğduğunda yine güneşe, tapıyorlardı..
sonraları duydular ki, bu zeki yaratıklardan biri "biz nasıl oldu da olduk?" demeye başlamış.. bir diğeri de "ee peki, ölünce ne oluyo acep?" diye kafa patlatıyormuş.. aralarında başlattıkları tartışma daha sürüyor.. belki bu yaratıkların, kartalın kanadından ya da ateşin yalazından medet umma devri çoktan geçti gitti ama, şimdilerde bir bilinmeze havale ediliyor her şey..
her neyse, konuyu dağıtmayalım.. zamanla toprağı ekip biçme işlerini bir güzel becerince, yerleşmeye karar verdiler bir su kıyısına.. kuşaklar boyu çalıştılar, toprağı sahiplenmeye başladılar..
genellikle ilk uyanan yapıyordu bu işi.. sonra da burayı diğerlerine karşı korumaya geliyordu sıra.. toprağın altından sadece ot çıkmıyordu ki, öyle yenmez içmez şeyler buldular ki, çok işlerine yaradı bu yeni ürünler.. eğip büküp, ısıtıp soğutup, şekiller verdiler.. uzun mızraklar, bıçaklar, kılıçlar.. eh! artık topraklar daha rahat korunuyordu..
efendim.. sonracığıma sıra geldi elbette ki, ellerindeki toprağı evlatlarına devretme ayrıntısına.. ayrıntı dememe bakmayın, o soruna getirdikleri çözüm hala kadın-erkek tüm insanların başına bela kesildi.. tabii ki evlilik kurumundan söz ediyorum.. erkekler tarih boyunca tek bir şeyden emin olmaya çalıştılar: "bu çocuk benden mi acaba?" malını mülkünü, toprağını ürününü, asıl önemlisi adlarını bırakacakları için, hak vermek gerekir ki, bilmeleri gerekiyordu.. evlilik kurumu bunun tam garantisi oldu mu bilinmez ama, çok büyük bir ölçüde sorun halledilmişti..
ve, ölümü kutsadılar.. ölmeyi özlediler, en az korktukları kadar.. tarihin en büyük masalları kocaman insanlara anlatıldı, mışıl mışıl uyudular.. daha uyuyan var mı? doğrudur.. zaten insanın insana ettiğini, daha iyi başaran başka bir tür çıkmadı ortaya..
bakın tür dedim de aklıma geldi.. bizim ormanın ahalisi artık insan gördü mü kaçacak uygun bir delik arıyor.. eskiden daha kolay bulurlardı o delikleri.. ama şimdilerde, ağaçlar, sular, dağlardaki kayalar, derinlerdeki mercanlar, yeraltının büyüsü, çiçeklerin kokusu azaldı.. gitti gidiyor.. bir delikleri bile yok yani..
ah bu insan evladı ah! ne çabuk unuttular içinden çıktıkları doğayı? başlarına yıkılınca mı akıllarına geliyor bu meretin de bir dengesi olabileceği? asabını fazla bozmamaları gerektiği? havaya, suya, zehir.. yerin altına anlamsız boşluklar.. sincapların yuvalarına yol, villa..
nerede kaldı o farklı özellik?
ne diyorlardı adına?
zeka mı??
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder