23.1.09

Douglas Adams


Onun öldüğünü duyduğumda “hayır, bu ‘son derece normal’ bir şey değil” dedim.. adamın gittiği yer her neresiyle orada da kafa bulacak bir şeyler arayacağını ve o müthiş zekasıyla aradığını bulup, keyifle dalga geçmeye devam edeceğini düşündüm.

Bu alemde Douglas Adams diye bir yazarın var olduğundan on beş yıl önce haberim oldu ve on beş yıldır hiçbir edebi keşif! beni bu kadar etkileyip yaşama bağlamadı. Hayır, abartılı bir “yaşama bağlanma” tanımı değil söylediklerim, gerçek bir bağlanma. Çünkü Adams okuyan herkesin bildiği gibi, yaşam evren ve her şey, muhteşem bir anlamsızlık döngüsüdür ve bunları fazla kafayı takıp kaale almakta bir mana yoktur.

Otostopçunun rehberi size yol gösterebilir, ancak yaşamın anlamını bulmak isteyenler için 42 sayısı yeterli bir veridir. Beğenmeyenler, kendi rehberlerini hazırlar ve bir babil çeviri balığı eşliğinde kullanıma sunarlar, ya da böyle bir şey. Aslında balık sadece, “ee iyi de şimdi bunlar nası aynı dili konuşup anlaşıyo?” türü kıt sorulara bulunan en yaratıcı, zihin açıcı, kafa bulucu ve taklit edilesi bir çözümdür.

Hayal gücü, yaratıcı zeka, birikim, ya da bir yazarı yazar yapan her ne varsa, bunları ifade etme yeteneği olmadan bir naneye yaramazlar. İfade ederken kullanılan dil ve anlatım şekli okuyucu için sinir bozucu bir ağırlıkta ve karmaşıklıktaysa, yine bir işe yaramazlar. Başka tanım bulamadığımdan “akıcı dil” dediğim anlatım tarzı, ne anlatılmak isteniyorsa onu anlatmanın en zor, ama en değerli yolu sanırım. İşte Douglas Adams’ı “yazar” yapan da, sanki çok kolay bir şey yapıyormuşçasına başardığı akıcı anlatım biçimiydi bence.

Onun, benim için ne demek olduğunu hangi yolu seçersem seçeyim anlatamam ki. Ancak böyle yarı duygusal yarı saçma bir yazı yazabilirim, okuyun onu diyebilirim. “Kürdan için kullanma talimatı yazan bir medeniyetin” ürünleri olarak, o medeniyete çok farklı bir yerlerden bakacağınızı söyleyebilirim sadece. Bir de onu çok sevdiğimi..

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin