Asimov'un kurguları gerçekleşiyor mu?
"saros semalarında uçan daire görecem diye geceler boyu gözümü arşa diktim. anneannem çocukluğunda uçan daire görmüş. erzurum'da. yani gördüğü şeyin uçan bir şey olduğu kesin. ayrıca bu uçan şey "ölee renkler içinde döndü gittiii.." şeklinde anlatıldığı için hafızada yer etmiş. bunu anlatan anneannem doksan yaşını geçmiş bir kadın. çocukluğu?.. erzurum?.. hani o zamanda ölee renkli ışıkla, uçan şeyler? diye gayet bilimsel çıkarımlar eşliğinde düşünüldüğünde, durum ilginç oluyor haliyle.
anne, gece saat dokuz itibariyle televizyon izleme moduna girdiği için, bahçe ve yıldızları bana kalıyor. zaten ben bu yıldızlara baka baka, uçan daire görmüş bir kadının torunu olarak fizik sınavı öncesi asimov okuya okuya bu hallere geldim. bir hayalim var: ben de bir gün torunuma "ölee renkler içinde döndü gitti.." demek istiyorum. ailede hatırı sayılır miktarda çatlak var, arada kaynar giderim nolacak?"
uzun zamandır vefa borcumu ödemek istiyordum. çünkü fizik derslerinden ikmalsiz geçtim hep. bir de, hayal kurmayı ve hayalleri yazmayı seviyorsam, asimov benden önce yaşadığı ve yazdığı içindir. (ancak bu hayal faslında tek gerçek aşkım douglas adams'ın yeri yurdu bi başkadır. özellikle belirtmek isterim, çünkü öte alemde buluştuğumuzda mahcup olmak istemem) hakikaten ben asimov okuyarak büyüdüm. ve büyüdükçe, büyürken anladım ki, isaac asimov sadece beni değil, bütün dünya'yı etkilemiş. onun kurguladığı gelecek, "geleceğimiz" olacak sanki.
bu yazı hiçbir araştırmaya dayanmıyor. bunu özellikle belirtmek istiyorum. yani hayat hikayesi anlatayım, eserlerini tanıtayım diye bi derdim yok. gel-git kafamın izin verdiği ölçüde, belleğimin ve izanımın yardımıyla aklıma eseni yazacağım bu fasılda. tıpkı onun gibi. şimdi ilk aklıma gelen bu oldu. asimov sanki, bir yerden başlardı anlatmaya sonra başladığı yeri unuturdu. o sözler dolanır durur, uzun uzun açıklamalara, elmayı her açıdan göstermelere ve hatta lezzetini bile tarif etmelere dönüşürdü. yav ne söleyeceksen söyle be adam diye çok dellendiğimi hatırlıyorum. çünkü merak ettirmeyi başarırdı. uzamasın, hemen ne olduğunu söylesin isterdim ben de. zamanla anladım ki, onun hikayeleri de romanları da birer kurgu şaheseri.
bi ton kısa ya da uzun öykü yazmış. hemen hepsini okudum. hatta böyle hap gibi çok kolay okunup anlaşılabilecek bilim kitaplarını da okudum. asimov sadece yazar değil, bilim adamıydı aynı zamanda. o bakımdan, yazdıkları da kayda değerdi haliyle. ama yazdığı her şey bir yana, robot ve vakıf serileri diğer bi yana! hatta her yere, her zamana. bu seriler yazılalı neredeyse yarım yüz yıl olmuş. o kadar yıl geçmiş üstünden, matrix dahil o kadar bilimkurgu yapıtı yazılmış, çizilmiş, çekilmiş, oynanmış, izlenmiş. hatta zamanında bilimkurgu romanlarında kurgulanan teknoloji ile yapılmış bunlar. ama bence bir asimov daha çıkmamış. yani sanki söylenebilecek her şeyi asimov zaten söylemiş.
tamam adam kahin değil elbette. hatta düşünemediği, hayal edemediği çok önemli bir şey var. bilgisayarların ufalıp da cebimize girebileceğini aklının ucundan bile geçirmemiş. onun devasa bilgisayarı, neredeyse bir şehir büyüklüğündeki :multivac! her bi şeyi yapıyor multivac, ama hakikaten inanılmaz büyüklükte bir bilgisayar. androidlerin babası, bunu düşünememiş işte. ayrıca, günümüzdeki haliyle interneti de kurguladığını sanmıyorum. ancak bir tür msn'i (hem de üç boyutlu görüntüleri, hologramları, konferans sistemleriyle) gayet başarılı kurgulanmış.
robot serisi herkesin malumudur. "ben, robot" denilince yok duymadım diyeni çıkmaz sanırım. bir de o meşhur üç robot kuralını. kesinlikle iddia ediyorum ki, bir gün seri halde bu dünyada robot üretmeye başladıklarında, bu kuralların aynısı, ya da çok benzerleri o robotların mikro bilmem nerelerine kazınacak. robot faslını vakıf serisine bağlamak istiyorum. bence asıl ilginç hadise buradan başlıyor çünkü.
ama önce çok önem verdiğim bir şeyden söz etmeliyim. susan calvin ve ne yazık ki şimdi adını unuttuğum bir başka roman kahramanı kadın. susan calvin robotları "robot" yapan bilim insanı. ve diğer kadın da, "sıçramayı" buluyor. yani hiper uzayda bir noktadan, çok ama çok uzaktaki başka bi noktaya bir "an"da gitmenin yolunu. öyle önemli bir buluş ki bu, sayesinde insan evladı galaksiye yayılabiliyor. çünkü artık o muazzam mesafeler sorun olmaktan çıkıyor.
işte asimov, insanlığın gidişatını kökünden değiştirecek bu iki buluşu, kadınlara yaptırıyor. çok mu önemli bu? evet, hakikaten çok önemli. o kadar önemli ki, üzerine tek söz söylemek bile istemiyorum.
robot daneel olivaw...
r.daneel, bir android. insan benzeri bir robot. hatta birebir insan gibi, insandan asla ayırt edilemeyen bir robot. ve bu robot, o uzun vakıf serisinin, serinin öncü romanlarının birinde "telepat" oluyor. düşünceleri okuyor ve daha da önemlisi, düşünceleri etkileyip değiştirebiliyor. nice kuşak insan ölüp giderken, uygarlıklar kurulup yıkılırken, binlerce yıl ayakta kalmayı başarıyor. gün geliyor, kendine "insanlığı selamete erdirme" misyonu yüklüyor.
ama bir engeli var: robot yasaları! "bir robot bir insana zarar veremez..." diye başlayan meşhur yasalar. bir insanın düşüncelerini değiştirmek, kafasıyla oynamak o insana bir şekilde zarar vermektir elbette. ama r.daneel, yasalardaki "insan" tanımını, "insanlık" ile değiştiriyor. yani diyor ki özet olarak: "insanlık" önemlidir.
hatta asimov diyor ki, en sonunda: "yaşam" önemlidir. her organizma birbirinden haberdar olsun, dinlesin birbirini, duysun, anlasın ve gerçekten "birlikte" yaşasın. vakıf sersinin bir yerinde ortaya çıkan ve insanlığın geleceği için tercih edilen gaia gezegeninin yapısı budur. insan, hayvan, bitki, su, taş toprak, hatta hava bile birbirini dinler, hisseder, duyar. koskoca gezegen, aslında tek bir organizmadır! işte insanlığın geleceği de bu yolda ilerlemelidir. ve galaksinin o dönüp duran sarmal kollarını, evrende ilerleyişini düşünür, tıpkı o tek gezegen gibi olmasını ister, bütün galaksinin.
onlarca yılın kurgusudur vakıf serisi. şimdi böyle anlatılmaz ki. sadece şunu söyleyebilirim, tıpkı robotların sahne almaya başlaması gibi, tıpkı dünya nüfusunun artıp da alt alta üst üste yaşayacağımız günlerin çok yakın olması gibi, kaynaklarımızın kuruyacağı ve sentetik besinlerle besleneceğimiz gibi, dünya yörüngesinde dönen uzay şehirleri gibi. vs.. vs.. haa en önemlisi "çelik mağaralar" gibi. asimov'un hemen her kurgusu gerçekleşme yolunda. bu adam bunları yarım yüz yıl önce yazdı. tıpkı çok daha önce ilk nükleer denizaltını kurgulayan jules verne gibi. nautilus! hani ilk nükleer denizaltına ismini veren "kurgu" gibi.
her şey bir yana, ama gerçekten tüm romanları, tüm öngörüleri, tüm kurguları bir yana.. sadece bir kısa öyküsü için asimov "iyi bi şeydir" !
dünya'da parçaları üretilen ve birleştirilip kullanılsınlar diye görev yerlerine gönderilen robotlar vardır. bu robotlar dünya yörüngesinde dönüp duran bir uzay istasyonuna gönderilirler. orada da robotlar vardır bütün işleri gören. bir tür araştırma uydusudur aslında bu istasyon. gelen parçaları yine robotlar birleştirir. arada bir insanlar uğrayıp, onları kontrol ederler ve araştırma sonuçlarını alırlar. işte burada "yaşama başlayan" robotların "tanrı nedir?" tartışması üzerine kuruludur bu kısa öykü. okumak lazım;)
asimov'u okumak lazım,
her satırını.
Not: Bu yazım, Ekşi Sözlük'te daha önce yayınlanmıştır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder